Uluslararası Ormanlar Günü: Ormancılığımız da çökertilirken…
Biliyorsunuzdur: 21 Mart, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun önerisiyle 2012 yılından beri her yıl özel bir gündemle “Uluslararası Ormanlar Günü” olarak değerlendiriliyor.

Fotoğraf: Pexels
Yücel Çağlar
Orman Mühendisi
Biliyorsunuzdur: 21 Mart, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun önerisiyle 2012 yılından beri her yıl özel bir gündemle “Uluslararası Ormanlar Günü” olarak değerlendiriliyor.* Bu yılın gündemiyse nedense “Ormanlar ve Gıda”! Ne var ki, ülkemizde bu “özel gün” her yıl ilgili bakanlık ile kuruluşların gerçekleştirdiklerinin tanıtıldığı etkinliklerle, daha çok da gerçekçi olmayan buram buram orman popülizmi açıklamalarıyla, geçiştiriliyor. Büyük bir olasılıkla bu yıl da öyle olacak…
Öte yandan, bildiğiniz gibi, baskıcı siyasal iktidarların benzer yönelimlerindendir: Kamuoyunu yanıltıcı bilgileri yaymak, yinelemek ve popülizm ! Örneğin ülkemizde, ilgili kuruluşların ormancılığımızda dolayısıyla orman ekosistemlerimizde yaşanan çok boyutlu çöküntüye karşın yaptıkları açıklamalar da çoğunlukla bu doğrultudadır. Sözgelimi, bu yıl da yine 2004 yılında 21,2 milyon hektar olan “orman” sayılan yerlerin genişliğinin 2024 yılında 23,4 milyon hektara çıktığı öne sürülecek; her yıl kaç milyon fidanın “toprakla buluşturulduğundan” söz edilecektir. Ek olarak; duyarlı yurttaşlarımız “Milli Ağaçlandırma Günü”, “Geleceğe Nefes”, “Her Köye Bir Orman”, “Gelir Getiren Tür Ağaçlandırması”, “Hatıra Ormanı” vb popülist ağaçlandırma etkinlikleriyle oyalanacak. Ancak, sözgelimi
- 6831 sayılı Orman Kanunu’nun son 21 yılda 31 kez değiştirilerek “yap-boz tahtasına” dönüştürülmesinden; yapılan değişikliklerin Anayasa Mahkemesi tarafından beş kez iptal etmesinden;
- orman ekosistemlerinin bütüncül olarak korunmasından, yeni orman ekosistemlerinin oluşturulmasından çok “devlet ormanı” sayılan arazilerin rantının devredilmesinden;
- en teknik ve yönetsel ormancılık etkinliklerinin bile özelleştirilmesinden;
- ormancılıkta yaşamsal önem taşıyan orman ekosistemi yönetim planlarının –“orman amenajman planlarının”- artık hiçbir yönlendiriciliğinin kalmamasından;
- 2004-2024 döneminde “devlet ormanı” sayılan toplam 60 bin hektarın işgal edilmesi ya da tarlaya dönüştürülmesin; 165 bin hektarındaysa gerçek ve tüzel kişilerin, çoğunluğu badem, kestane, ceviz vb meyveli ağaçlarla “özel ağaçlandırmalar” yapmasından;
- 2012-2023 döneminde “devlet ormanı” sayılan toplam 420 bin hektardaki orman ekosistemlerinin madencilik vb ormancılık dışı etkinliklere verilen izinlerle ortadan kaldırılmasından;
- 2006-2024 döneminde “devlet ormanı” sayılan toplam 357,5 bin hektarın ünlü (!) “2B” uygulamasıyla, yanı sıra, yalnızca 2024 yılında 905,5 hektarın Cumhurbaşkanı kararıyla; 975,1 hektarın da “olağanüstü hâl kapsamında” hukuksal olarak “orman” sayılmamasından;
- orman ekosistemlerimizde her yıl hasat edilebilen “endüstriyel odun” hasadının 2000’li yıllara değin yılda ortalama 7 milyon m3 dolayındayken 2020’li yıllarda hemen hemen yalnızca daha fazla gelir sağlamak için 25,7 milyon m3’e çıkarılmasından;
- yılda ortalama 30,4 bin hektar ağaçlandırılırken bu miktarın 25,8 bin hektara düşürülmesinden ve bu çalışmaların başarı düzeyleri ile yol açtığı ekolojik olumsuzluklardan;
- “devlet ormanı” sayılan yerlerin %40,9’nun – tam 9,5 milyon hektar !- 2024 yılında bile “verimsiz” durumda olmasından;
- biyolojik çeşitlilik oranının son derece yüksek olduğu maki ve yaşlı orman ekosistemlerinin “endüstriyel plantasyon” adı altında, çoğunlukla hızlı büyüyen yabancı ağaç türleriyle “odun tarlalarına” dönüştürülmesinden;
- 2024 yılında %55,6’sı orman ürünleri ve hizmetleri satışından sağlanan toplam 117 milyar TL gelirin ne kadarının orman ekosistemlerinin iyileştirilmesi ve yenilerinin oluşturulması amacıyla harcandığından;
- orman muhafaza memuru ile orman mühendislerinin sözleşmeli olarak çalıştırılmasının yaygınlaştırılmasından; çalışanlar üzerinde artan baskılardan;
- sayıları gereksiz yere artırılan orman fakültelerinin özellikle orman mühendisliği bölümlerini bitirenlerin çoğunun işsiz kalmasından;
- özellikle ağaç kesme ve tomruklama işçilerinin insanlık dışı koşullarında çalıştırılmasından;
- hiç gereği yokken saçma sapan “projeler” için Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler vb ülkelerarası, yanı sıra, ülkesel yabancı parasal kuruluşlara daha çok borçlanılmasından;
- orman yangınlarının orman ve maki ekosistemlerinde yol açtığı yıkımların 2015-2019 döneminde yılda ortalama 7,3 bin hektarken 2020-2024 döneminde 47,2 bin çıkmasından;
- orman yangınlarının sayısı ile yol açtığı ekolojik, ekonomik ve toplumsal yıkımların giderek artmasından, örneğin, 2021 yılında Akdeniz Bölgesi’ndeki orman yangınlarının 139 bin hektar gibi son 75 yılda görülmedik boyutlara çıkmasının gerçek nedenlerinden; iklim değişikliklerinin günah keçisi” bellenmesinden, özellikle büyük orman yangınların söndürülmesindeki yönetsel yetersizliklerden;
- “devlet ormanı sayılan yerlerin “orman parkı”, “ekoturizm”, “bal ormanı”, “öze l ağaçlandırma” vb etkinliklerle “yol geçen hanına” dönüştürülmesinden;
- vb hiç söz edilmeyecek. İlginçtir; büyük olasılıkla yine soran, sorgulayan pek olmayacak.
Başlıcalarını örneklediğim gerçekleşmeler, ormancılığımızın nasıl bir çöküş sürecinde olduğunun göstergesidir. Böyleyken duyarlılıklar çoğunlukla yalnızca artan yangınlar ile madencilik vb etkinliklerin orman ekosistemlerimizde yol açtığı yıkımlara indirgeniyor. Dolayısıyla, yaşanan çöküntü kolaylıkla gözlerden kaçırılıyor. Artık bu gerçeğin görülmesi gerekiyor.
* 21 Mart’ın hâlâ “Dünya Ormancılık Günü” olduğunu sananlar var. Onyüzbinmilyonbirinci kezdir söylüyorum; değildir; adından anlaşıldığı gibi anlaşılabileceği gibi “Uluslararası Ormanlar Günü”dür ! Canım ne fark var?” demeyeceğinizi umuyorum; var, hem de çoook…
Evrensel'i Takip Et